Bizi biz yapan şeylerden kendimiz sorumluyuz
Kim olduğumuz, kim olmadığımız,
neye sahip ve nelerden sorumlu olduğumuzu bilmek bizi olası tehlikelerden ve
acılardan korur. Bunları bilmediğimiz veya yok saydığımız durumlarda;
depresyon, anksiyete, yeme bozuklukları, bağımlılıklar, tepkisel bozukluklar,
içe kapanıklık problemleri, panik bozukluklar ve ilişki evlilik sorunları gibi
pek çok problem gün yüzüne çıkar. Bu klinik belirtilerin kökeninde yatan
sınırlarla olan uyuşmazlıkları yaşayıp yaşamadığımızı anlamak için kendimizle
baş başa kaldığımızda yaptığımız konuşmalara bakabiliriz; “İstemiyorum ama
hayır deseydim kabul edilmeyecekti, beni bırakabilirdi, uyumlu olmak
zorundayım, öfkeli gözükmek istemedim, onu incitebilirdim, onun isteklerini
gerçekleştirebilmeliyim, bunu yaparsam cezalandırılabilirim, eleştirileceğim,
bencilce davranmış olurum, ben hayır deseydim başkaları da bana aynı davranışı
sergiler ve bu beni rahatsız eder, kendimi suçlu hissetmek istemiyorum vb.”
düşüncelerle birlikte duygusal olarak öfke, üzüntü, suçluluk duygularını çok
yoğun bir şekilde hissetmeye başlayabiliriz. Bu çaresiz gibi gözüken döngüden
çıkabilmemiz için yapmamız gereken sağlıklı sınırlar belirlemektir.
Sınır oluşturma yeteneği nasıl gelişir?
Sınırlar, çocukluğumuzdan
itibaren öğrendiğimiz birbirinde ayrı, belirli süreçler halinde gelişir. İlk
temelinin bağlanma olduğunu düşünebiliriz. Kendi kendimize ne kadar konuşsak,
okusak veya çalışsak da bunları destekleyecek ilişkilerimiz olmadığı sürece
sınırlar belirleyemez ve geliştiremeyiz. En derin ihtiyacımız ait olma ve
ruhumuzun bağlanma ihtiyacıdır ve bunun temeli ailede atılır. Sonrasında takip
edilen ayrılma ve bireyselleşme süreçleri ben kavramının oluşması, farklılaşma,
yapabileceklerimizi ve yapamayacaklarımızı öğrenme süreçleridir.
Yetişkinlikte Neden Sınır Koymakta Zorlanırız?
Kendi ailelerimizde yukarıda
saydığımız süreçleri destekleyen bir yaklaşım olmadığı takdirde sınırlarla
ilgili kuralları ve yetişkin insanlar olduğumuzda ortaya çıkan sınır
problemlerimizin aslında çocukluktan beri büyüdüğümüz evde öğrendiğimiz
davranış kalıplarının (mahcubiyet ve gücenme korkusuyla verici olma, kıskanma,
pasif kalma, sınırlardaki eksiklik, yüzleşme eksikliği) yetişkinliğe taşınması
ile birlikte temelinin atıldığını söyleyebiliriz. Bunun yanında yetişkinliğe
geçiş evresinde anne baba otoritesinden çıkıp yaşamın otoritesi altına girmemiz
gerekir; bizi yöneten kimsenin olmadığı, yaşamımızın sorumluluğunun bize ait
olduğunu, kendi isteklerimiz üzerinizde kontrol sahibi olduğumuzu öğrendiğimiz
bir benimseme sürecinden geçmediğimiz takdirde de, yetişkinlikte sınır problemi
yaşarız.